Genel

Eski Anı Defterimi Buldum ve Yaşadığım Kasaba Hakkında Garip Şeyler Öğrendim

Eski Anı Defterimi Buldum ve Yaşadığım Kasaba Hakkında Garip Şeyler Öğrendim

 

Ailem her zaman hayatımın merkezindeydi. Çocukluğumun geçtiği bu sessiz kasabada, annem, babam ve kardeşimle birlikte büyüdüm. O ev, o sokaklar ve o insanlar benim için her şeydi. Ama şimdi, geçmişimle ilgili gizemli bir yolculuğa çıkıyorum, ve bu yolculuk ailemle başlıyor.

Ailem, hayatımın en değerli hazinesiydi. Babamın sıcak kahkahaları, annemin sevgi dolu gülüşü, ve kardeşimle geçirdiğimiz o unutulmaz anlar… Hepsi benim için ölümsüz anılar haline geldi. Onlar, bu kasabada geçen çocukluğumun taşlarıydı.

Ailem, aynı zamanda anıların koruyucusuydu. Eski fotoğraf albümümüz, geçmişimizin izlerini taşıyan kutsal bir kitaptı. Her sayfa, bir zamanlar yaşadığımız anıları canlandırırdı. Fotoğraflar, ailemizin mutlu anlarını yakaladığı anılarla doluydu.

Geçenlerde, uzun zamandır unutulmuş gibi görünen aile albümüme tekrar baktım. Ellerim, sayfalar arasında gezinirken anılarımı canlandırmak için bir zamanlar onları yaşadığım gibi hissetti. Ve işte o an, fotoğraf albümünün bir sayfasında, gizemli bir fotoğraf buldum.

Fotoğrafın üzerinde, ailemle bir yolda durmuştuk ve ailecek fotoğraf çektirmiştik. Arkada “Sonhoax” adı altında yazılmış bir kasabanın tabelası görünüyordu.Kasabayı hatırlıyordum , çocukluğum orada geçmişti ama bu adı hiç hatırlamıyordum. Benim hatırladığım kasaba, bu tabelada yer alan adla uyuşmuyordu.Benim bildiğim kasabanın adı “Xtress” idi. Bu garip farklılık, içimdeki merakı uyandırdı.

Neden kasaba adı bu kadar farklıydı? Ve bu yeni isim, neden fotoğraf albümümüzde yer alıyordu? Ailem, bu isim hakkında hiçbir şey söylememişti.

İçimi ürperten bu gizemi çözmek için, kasabanın adını hatırlamam gerektiğini hissettim. Ve bu, benim sessizlikle çevrili geçmişimi araştırmaya başlama kararımın ilk adımıydı.

Zamanım zaten boldu. Dolayısıyla 1 günümü buna rahatça feda edebilirdim. Ben de bunu yaptım.

Evin içinde, sıcak ve huzurlu bir atmosfer vardı. Ahşap döşemeler, yılların verdiği samimiyetle sararmıştı ve her bir zemin tahtası, ailemizin geçmişinden gelen anılarına tanıklık etmiş gibiydi. Eski döşeme halıları, her adımı yumuşakça alırdı ve bu evde geçirdiğim yılların izlerini taşırdı.

Salonun ortasında, büyük bir şömine vardı. Babamın hikayelerini anlattığı, annemin bizi ısıttığı ve kardeşimle paylaştığımız birçok sıcak anıya sahne olmuştu. Şöminenin üzerindeki aile fotoğrafları, zamanın geçişini hatırlatan bir anıydı.

Evimizin duvarları, aile albümümüzün sayfaları gibiydi. Resimler ve tablolar, ailemizin hikayesini anlatan birer parçaydı. Kardeşimin resmi, babamın favori aleti, annemin el yapımı örtüleri… Her şey, bu evde yaşananların bir yansımasıydı.

Tavan arasına doğru ilerledim, merdivenlerin ahşap basamakları hafifçe çınladı. Tavan arasında, yıllar boyunca biriktirilen eski eşyalar vardı. Tozlu kutular, eskimiş mobilyalar ve unutulmuş oyuncaklar… Ama benim amacım daha özel bir şeyi bulmaktı.

Anı defterim, çocukluğumun hatıralarını içeren en değerli hazinemdi. Bu defter, kasabada yaşadığım güzel günlerin izini sürmek isteğimin bir sonucuydu.Kasabadan ayrılmadan önceki gün onu kaybetmiştim ve yaklaşık 2 saat sonra bir ceviz ağacının altında bulmuştum. Onu almadan gidemezdim. Bu defter, o kasabadaki arkadaşlıklarımı ve yaşadığım olayların içinde yazdığı şeydi. Onsuz gidemezdim. Tavan arasında dolaşırken, her bir kutuyu dikkatle karıştırdım.

Sonunda, tozlu bir köşede, eski bir ahşap sandık buldum. Sandığın kapağını açtım ve içindeki eski eşyaların arasında anı defterimi buldum. Defterin üzeri tozla kaplıydı, ama içeriği hala taze ve canlıydı.

Anı defterini elime aldım ve sayfalarını karıştırmaya başladım.Haha, el yazımı hatırlıyordum. Düz yazıyla karışık bir şekilde yazardım o zamanlar ve bu anı defterimde de duruyordu. Kahrolası “koes” terimi bile duruyordu. “Koes” terimi benim uydurduğum ve “Salakça” anlamına gelen bir terimdi.Bu benim anı defterimdi. Çocukluğumun hatıraları, kasabada geçirdiğim günleri yeniden canlandırmama yardım etti. Okuduğumda kasabanın adını anı defterinde görmüştüm. Evet, doğru hatırlıyordum. Xtrees kasabasıydı. Gizemi çözmenin sevinciyle anı defterini okumaya devam ettim fakat anılarımı okurken, ters giden şeyler olduğu hissine kapıldım.

Anılarımın içindeki ilk garip hatıra, arkadaşlarımla gölün kenarında geçirdiğimiz bir yaz gününe aitti. O anıyı okurken, o güne dönmeye başladım.

Güneş parlıyordu ve gölün suları serinlik ve macera vaat ediyordu. Arkadaşlarım ve ben, o günün keyfini çıkarmak için göl kenarındaki kumlu sahilde toplandık. Birlikte kumdan kaleler inşa ettik, şakalar yaptık ve gülmekten karnımız ağrıdı.

Hatırladığım bu noktada, anılarım ile defterde yazanlar arasındaki farkı fark ettim. Kendi hatırladığım versiyonunda, tüm arkadaşlarım saatlerce suyun içinde eğlenmişti ve akşamüstü eve dönmüştük. Ancak defterde… farklı yazıyordu.

Defterde yazanlar, Tiffany’nin suya girdiği anıyı anlatıyordu. Ancak bu sefer, Tiffany suya nedensizce ve garip bir şekilde girmişti. Sessizce suya adım atmış, sonra derin sulara kaybolmuştu. Diğer arkadaşlarımız korkuyla kıyıya geri dönmüş ve eve gitmişlerdi, ancak Tiffany hiç çıkmamıştı.

Bu farklılık, omurgamdan aşağı bir ürperti inmesine sebep oldu. Kendi anılarımdan hatırladığım şekilde değildi, ve bu garip değişiklik beni daha fazla meraklandırdı. Diğer anıları okumaya kararlıydım, çünkü bu kasaba ve onun sırları hakkında daha fazla şey öğrenmek istiyordum.

Defterin bir sonraki sayfasını çevirdiğimde, bir önceki hatıradan daha fazla gizemle karşılaştım. Bu hatıra, Tiffany hakkındaydı. Tiffany’nin kaybolması hakkında. Aklımda o anıyı hatırlamaya çalıştım, ancak kendi hatıralarımda böyle bir olaya dair hiçbir iz yoktu.

Defterde yazanlar, Tiffany’nin kaybolduğu günü anlatıyordu. Yazıda annem ve babama Tiffany’e ne olduğunu soruyordum. Onlar ise Tiffany’nin kim olduğunu soruyolardı ve bilmediklerini söylüyorlardı. Tiffany’i hatırlamıyorlardı, sanki o hiç var olmamış gibiydi.

Kendi hatıralarımda, Tiffany ile defalarca takıldığımı ve oyunlar oynadığımı hatırlıyordum. Kaydıraktan kayıp dizini vurması, birlikte McDonalds’a gidişimiz vb. bir çok anı aklımdaydı.Fakat deftere Göre Tiffany kaybolmuştu.Tiffany’nin varlığı, benim için kesin bir gerçekti, ancak anı defteri başka bir şey söylüyordu.

Bu zıtlık, içimde dehşet uyandırdı. Bir şeylerin normal olmadığını anlamaya başlamıştım. Anı defterinin ne kadar derin olduğunu anlamak için daha fazla bilgiye ihtiyacım vardı. Bu defter, çok gizemliydi ve gerçeklik algımı bozuyordu.

Diğer bir anıya geçtiğimde, yılbaşı zamanına gidiyordum. Bu anıda, kasabadaki noel kutlamalarının neşesi ve coşkusu hakkında yazılmıştı. Anılarımda, Tom’un evine gittiğimiz ve tüm arkadaşlarımızın toplandığı güzel noel partisini hatırlıyordum. Dans ediyor, şakalar yapıyor ve hediyeler alıyorduk.Hatta Chris , Tom’un çikolatalarını çalmıştı.Daha sonra tüm arkadaşlar toplanıp Chris’in elinden çikolataları almıştık. O anları düşündükçe yüzümde bir gülümseme beliriyordu.

Ancak anı defterinin sayfalarında, bu yılbaşı anısını tamamen farklı anlatılıyordu. Tom’un evindeki masum noel partisi yerine,Bambaşka bir şey vardı.

Defterde Tom’un ve ailesinin acımasızca katledilmesi üstüne olay yerine gelen polislerden bahsediyordum. Ailem olayı komşulardan öğrenmişti. Polisler ve kasabanın büyükleri toplanmış katili tartışıyorlardı ve ben bunları annem ve babamın gece konuşmalarını gizlice dinleyerek öğrenmiştim.

Fakat böyle bir olay hiç yaşanmamıştı. O Gün böyle bir olay yaşanmamıştı ve hafızamda yoktu. Hafızamda , Tom ve diğer arkadaşlarım o evde yiyip içip eğlenmiştik.Fakat defterde bambaşka ve mide bulandırıcı bir şey yazıyordu ve bu yazı beni derinden etkilemişti.

Sayfalar arasında dolaşırken, polislerin katili bulamadıklarını okudum. İnsanların korku içinde yaşadığı bir kasabanın parçası olmama rağmen, bu tür dehşet verici olayları hatırlamıyordum. Ve hatırlamamam daha da dehşet veriyordu. Neler oluyordu böyle ?

Defterin bu sayfaları, gerçeklik algımı tamamen altüst ediyordu. Geçmişte yaşadığımız noel kutlamaları ile bu dehşet dolu anının arasındaki uçurum, defterin veya kasabanın gizemlerini daha da karmaşık hale getiriyordu. Ne olduğunu anlamak ve bu korkunç gerçeği açığa çıkarmak için daha fazla bilgiye ihtiyacım vardı.

Bu anılardan sonra, içimdeki korku ve merak daha da büyüdü. Her sayfa, daha fazla soru ve daha fazla endişe getiriyordu, ama ben hala bu sırları çözmekten vazgeçmeye niyetli değildim.

Bir sonraki anı, kasabamıza gelen renkli dondurma kamyonunu anlatıyordu. Çocuklar etrafa coşkuyla dağılmış, kamyona koşup en sevdikleri dondurmaları almışlardı. Fakat ben, o gün ateşlenmiştim ve dışarıya çıkamıyordum. Hastalığımın sebep olduğu hüzün içerisinde, pencereden arkadaşlarımın dondurma kuyruğunda neşeyle beklediklerini izliyordum.

Hatıralarımda, arkadaşlarımın benim için de dondurma alıp eve getirdiklerini ve birlikte bahçede muhabbet ettiğimizi canlandırıyordum. Dondurmalarımızı yerken güneşin altında şakalaşıyor, yazın tadını çıkarıyorduk.Aly de hasta olduğu için benden sonra onu ziyarete gitmişlerdi. Hatıralarımda olay böyleydi.

Ancak anı defteri, o günü tamamen farklı bir şekilde anlatıyordu. Dondurma kuyruğuna giren tüm çocukların,ortadan kaybolduğu yazıyordu. Çevredekiler onları arasa da hiçbir izine rastlanmıyordu.

Dehşete düşmüş şekilde sayfayı çevirdim ve korkunç bir gerçekle karşılaştım.

Anı defterine göre, gece olduğunda, ailem televizyona kilitlenmiş haberleri izliyordu. Ben ise gizlice salondan televizyonu izlemeye çalışmıştım. Televizyon kanalındaki haberde kaybolan çocukların yakındaki bir fabrikanın derin dondurucusunda, donmuş bir halde ölü bulunduğu yazıyordu. Bu haber beni derinden sarsmıştı. O gün dondurma almaya gitmeyen sadece ben ve arkadaşım Aly idi. Defterde yazılanlara göre, kurtulan sadece bizdik.

Bu anıyı okuduktan sonra, içimde tarifsiz bir dehşet ve korku hissettim. Hatırladığım o sıcak yaz günü, şimdi karanlık ve soğuk bir hüzne dönüşmüştü. Anı defteri, kasabada yaşanan bu korkunç olayların gerçek olduğunu gösteriyordu ve daha fazla anı okumak için kendimi hazırlıyordum.

Aly hakkında size bir şeyler bahsetmek isterim. Aly… güzel bir kızdı. Şirindi ve kafa dengiydi. Arkadaş ortamındaki diğer kızlardan daha kafa dengiydi.Onunla dondurma olayından aylar sonra sevgili olmuştuk. Bir gece kasabadaki sinemadan dönerken beni gruptan ayırmıştı ve yalnız bir ortamda benden hoşlandığını söylemişti. Ben de ondan hoşlandığımı söylemiştim. Ben ona romantik bir duygu beslemiyordum fakat o zamanlar bunların havalı olduğunu düşündüğümüz yaştaydık. Bu yüzden onunla sevgili olmuştum.

Bir sonraki sayfaya geçtiğimde, Aly ile aramızda geçtiği iddia edilen bir anıya denk geldim. Ancak bu olayı hatırlamıyordum. Anı defteri, Aly ve ben arasındaki olayları anlatıyordu. Yaşanan olaylardan sonra Aly ve ben, bir tür boşluk hissine kapılmıştık. Arkadaşlarımızın kaybolmasının ardından, sadece ikimiz kalmıştık ve bu durum bizi oldukça üzüyordu.

Anı defterine göre, Aly bir gün kasabadan taşınacağını ve bu konuyu benimle paylaşmak istediğini söylemişti. Gözleri dolu dolu, bu kadar zamandır beni sevdiğini ve bunu itiraf etmek istediğini söyledi. Ben ise Aly’e romantik bir şekilde duygusal bir bağ hissetmiyordum, sadece onu iyi bir arkadaş olarak görüyordum. Durumu daha fazla karıştırmamak için hiçbir şey söylemedim ve sadece birbirimize sarıldık.

Daha sonra, Aly, “Güle güle” diyip oradan ayrıldı. Bir sonraki sayfada ise Aly ve ailesinin o gece yolda kaza yaptığını ve hepsinin hayatını kaybettiğini ailemden öğrendiğimi okudum. Aly’nin ani ayrılışının ardındaki acı gerçeği öğrenmek beni derinden sarsmıştı.

Aly’nin içten itirafları ve ardından yaşadığı trajik ölüm, içimi karmaşık bir duygu seliyle doldurdu. Hem arkadaşımın duygularını anlayışla karşılayamamış hem de onun kaybına tanık olmuştum. Anı defteri, kasabanın gizemlerini çözmeye çalışırken yaşadığım bu acı deneyimi daha da zorlu hale getiriyordu.Yani bu olay hiç yaşanmamıştı ama… bir yanım gerçekten derinden sarsılmıştı. Boşluk hissine kapılmıştım.

Kasabanın sessizliği anı defterine geçmişti. Bunu da hatırlamıyordum. Anı defterine göre kasabada her gün saat akşam 7’de tüm sesler kesilirdi ve saat 8’e kadar çıt çıkmazdı.Fakat benim yaşadığım köyde böyle bir şey asla olmamıştı.Anı defterindeki ben, nedenini asla anlayamadığını ama merak da etmediğini yazmıştı. Doğrudur , sonuçta çocuktum ve umrumda olmaması gayet normal. Anı defterinde olaylar iyice sarpa sarıyordu.

Anı defterinde saat yedi buçukta ailemden izinsiz dışarı çıktığım yazıyordu. Ve kasabanın merkezine gittiğim yazıyordu. Orada insanların birbirleriyle asla konuşmadığını gördüğüm ve bunun bana garip geldiği yazıyordu. Tam birisine bir şey sormak için ağzımı açmışken bir yabancı hemen ağzımı kapatmıştı. Ne olduğunu anlayamamıştım.Çığlık atmaya çalışmıştım ama ağzımı çok sıkı tutuyordu. Yaklaşık 10 dakika çırpındıktan sonra beni bıraktığı yazıyordu.Bana “Ne yaptığını sanıyorsun sen ?!?! Eğer Saat 7’de meydanda konuşursan ne olacağını ailen sana öğretmedi mi ?!?!” diye kızmıştı.Ben ise şok olmuş bir şekilde adama bakmıştım. Adamın bana “Saat 7’de konuşanlar bir daha asla geri dönemez çocuk! Bunu sakın unutma! Şimdi evine dön!” dediği yazıyordu. Ağlayarak ve koşarak eve dönmüştüm.

Bu anıyı asla hatırlamıyordum tabii ki fakat , bu sessizlik olayı neydi ? Her çevirdiğim sayfada bir gizem daha ortaya çıkıyordu.

Son sayfaya ulaştığımda, anı defterinin sonundaki notları okumaya başladım. Son sayfada, bu kasabadan ayrıldığımızı ve arkadaşlarımı asla unutmayacağımı yazmıştım. Bu son sayfa, bir veda mesajı gibiydi ve okurken içimde tuhaf bir burukluk hissettim.

“Kasabadan ayrıldığım bu son günlerde, geride bıraktığımız anılar ve kayıplar aklımı meşgul ediyor. Siz, hayatımın en parlak anlarını yaşatan arkadaşlarımdınız, ama bu kasaba, sizleri benden aldı. Bu defter, yaşadığımız korku dolu anıların bir kanıtı, onları unutmamanın bir yolu. Sizleri unutmak istemiyorum, ama bu anıların ağırlığıyla yaşamak her geçen gün daha zor hale geliyor. Umarım başka bir yerde, daha iyi bir yaşamda yeniden buluşuruz. Güle güle, unutulmaz dostlar.”

Anı defteri tamamlanmıştı, sayfaları bitmişti. Birden, büyük bir boşluğa düştüm gibi hissettim. Bu anıların ve olayların ne anlama geldiğini düşünmeye başladım. Gerçekten yaşadığımız olaylar mıydı, yoksa sadece hayal ürünü müydü? Bu olayların yaşanmadığını biliyordum, ya da en azından hatırlıyordum. Fakat bunları neden kurgulamış olayım ki ? Bu sorular saatlerce zihnimi işgal etti.

Sonunda, bu soruların cevaplarını aramak için tek bir yol olduğuna karar verdim: O kasabaya gitmek. Anı defterindeki yazılar, kasabanın gizemini ve kasabada yaşanan tuhaf olayları ortaya koymuştu. Eğer bu olayları anlamak ve gerçekliğini sorgulamak istiyorsam, kasabaya gitmem gerekiyordu.

Bu karar, içimde hem merak hem de korku uyandırdı. Kasabaya gitmek, bilinmeyen bir gizeme atılmak demekti ve neyle karşılaşacağımı bilmiyordum. Ancak tüm bu defter olayından sonra, gerçeği öğrenme zamanının geldiğini hissediyordum. Kasabanın gizemini çözmek için bu yola çıkmaya karar verdim ve bu kararla birlikte içimdeki belirsizliklerle yüzleşmeye hazır olduğumu hissettim.

Kasabanın yolunu hatırlamak, garip bir şekilde kolay oldu. Anı defterinde yazan kasaba benim bildiğim kasabadan çok farklı olmasına rağmen yolu bir şekilde hatırlamıştım. Gözlerim, kasabanın olduğu yere ulaştığım an, karşımda yıllar önce terk ettiğim kasabanın bomboş olduğunu gördü. Terk edilmiş değildi , bomboş bir araziydi.Arabadan indim ve şoke olmuş bir şekilde etrafa baktım. Yol doğruydu , 2 kilometre gerideki tabelada “Sonhoax” yazıyordu. Bu kasaba , o kasabaydı.

Kasabada tek canlı olan şey, kasabanın merkezi olması gereken yerde yükselen büyük bir ceviz ağacıydı. Devasa bir ağaçtı. Ağaca yaklaştım ve ağacın gölgesinde durup etrafa bakındım. Burada neler yaşandığını hatırlamak için buradaydım, ama şimdi hiçbir şey yaşanmamış gibiydi.

Ceviz ağacının gövdesine baktım. çürümüş gibiydi ama hala sağlamdı. Altına oturdum fakat ayağım bir şeye takıldı. Topraka gömülü , kağıt gibi birşey. Biraz kazmam gerektiğini düşünerek ellerimle toprağı eşeledim. Daha sonra karşıma çıkan şey, tüm bedenimde bir ürpertiye neden oldu. Bu bir dünya haritasıydı, ama bu haritadaki ülkelerinin isimleri, dünyadaki herhangi bir ülkenin ismine benzemiyordu…