GenelSeri

Seri Katil Kapışmasını Duyan Var mı? – Bolum 3

Seri katiller için düzenlenen bir yarışmada yalnızca bir değil, tam iki turu geride bırakmıştım. Ama artık ellerim kana bulanmıştı. Annemi ve babamı kaçıranların oyununa gelmiştim, ancak başka bir seçeneğim var mıydı? Bu insanlar her hareketimi izliyor gibiydi. Polis işe yarar mıydı ki?

Polis demişken, ikinci turdan döndükten kısa bir süre sonra benimle iletişime geçtiler. Bana saldıran adamı cinayete teşebbüsten suçlamayı planlıyorlardı. Ta ki onu hücresinde ölü bulana kadar. Yatak çarşaflarını kullanarak kendini asmıştı. Gardiyanlar onu bulduğunda çoktan ölmüştü.

Bu haber bir yandan beni rahatlatsa da diğer yandan içimi korkuyla doldurdu. Gerçekten kendi isteğiyle mi intihar etmişti, yoksa bu bir ceza mıydı? Bunu asla öğrenemeyeceğimi biliyordum ama şüphelenmeden de edemiyordum.

Neredeyse bir ay geçmişti ve üçüncü zarf hâlâ gelmemişti. Delirmek üzereydim. Bu insanlar hâlâ ailemi ellerinde tutuyorlardi ve ben birini öldürmüştüm. Eve döner dönmez ailemin kaybolduğunu polise bildirmiştim, ancak tabii ki hiçbir sonuca ulaşamamışlardı. 

Ayrıca yangının geride bıraktığım tüm delilleri yok ettiğinden de emin değildim. Kaygım doruk noktasına ulaşmıştı. Uyuyabilmek için reçetesiz uyku hapları alıyordum, ama artık onlar bile işe yaramıyordu.

Sonsuzluk gibi gelen bir bekleyişin ardından, sonunda üçüncü zarf geldi. Elime alır almaz yırttım açtım. İçinde bu kez fotoğraf yoktu. İlkinde olduğu gibi sadece bir USB vardı. Bir başka esir tutuldukları fotoğrafı görmek isteyip istemediğimden emin değildim, ama hâlâ hayatta olduklarına dair bir kanıt görmek istiyordum. Ailemin çoktan öldürülmüş olması mümkündü ve eğer durum buysa, bu oyunu daha fazla oynamak istemiyordum.

USB belleği tekrar bilgisayara taktım. Bu kez bir şey denemeye karar verdim. Tam olarak ne elde edeceğimi bilmiyordum, ama yine de denemek istiyordum. Telefonumu çıkardım ve ekrani kaydetmeye basladim.Sonrasinda ise video dosyasına tıkladım ve video oynamaya başladı:

“Tekrardan tebrikler. Artık son 16 yarışmacıya kadar düştük. Bundan sonra Avcılar ve Avlar olmayacak. Her turda yeni bir meydan okuma ile karşılaşacaksınız. Bu turda her birinize bir adres verilecek. Video sona erdikten sonra, verilen adrese ulaşmak için 24 saatiniz olacak. Oraya vardığınızda, size daha fazla talimat verilecek. Bu turda dışarıdan silah getirmek yasak. Izliyor olacagiz. Kan bonusuna gelince, #47 numarali yarışmacı rakibinde sayisiz küçük kesikler açarak tamamen kan kaybetmesine sebep olarak saf dışı bıraktı. Oldukça etkileyici olduğunu kabul etmeliyiz. Bonus ödülünü onun icin belirlenmis lokasyonda alacak. Geri kalan herkese, bol şans!”

Ancak video burada bitmedi. Boğuk ses sustuktan sonra ekrana gerçek bir görüntü geldi. Ailemdi. Artık sandalyelere bağlı değillerdi. Bir köşeye sinmişlerdi. Ayak bileklerine zincirler bağlıydı. Önlerinde yemek tepsileri vardı. Hâlâ hayattaydılar, ama dehsete kapilmis vaziyetteydiler. Kim olursa olsun, böyle bir durumda olmaktan korkardı. Kamera bir süre onlara odaklandıktan sonra aşağı kaydı ve bir kâğıda odaklandı. Bu bir gazeteydi. İki gün öncesine ait bir gazete. Bu bana bir nebze de olsa umut vermisti, belki de onlar da tam olarak bunu amaçlamışlardı.

Video aniden sona erdi ve dosya kendini tekrar sildi. Telefonumdaki kaydı durdurdum. Kaydı tekrar oynatmak için videoya bastım ama ekran bir anda telefonun açılış logosuyla kaplandı. Telefonum kendini yeniden başlattı. Kontrolü geri kazandığımda ise her şey gitmişti. Sadece video değil, telefonumda bulunan tüm medya dosyaları ve rehber bilgileri de silinmişti. Telefon tamamen sıfırlanmıştı.

Neyse ki, bilgisayarımdaki yedeklerden dosyaların çoğunu geri yükleyebildim, ama tabii ki cektigim video artik yoktu. İçinde bulunduğum durumun ne kadar umutsuz olduğunu artık daha iyi anlıyordum.

Telefonumu eski hâline getirdikten sonra bir mesaj aldım. Tahmin ettiğiniz gibi, videoda bahsedilen konum bilgisi gönderilmişti. Yaklaşık 20 saatlik bir sürüş mesafesindeydi. Hemen yola çıkmam gerekiyordu. Arabayla tam zamanında ulaşabileceğim şekilde süre vermişlerdi. Zaten uyuyamayacaktım, bu yüzden sorun değildi.

Birkaç kıyafetimi çantama koydum ve yola çıktım. Silah yasak olduğu için bu sefer yanıma bir şey alma konusunda endişelenmeme gerek yoktu. Artık her yerde gözleri olduğunu biliyordum, bu yüzden gizli sakli bir şeyler kaçırmaya çalışmak sadece basima bela acacakti.

Benzin ve tuvalet molaları dışında neredeyse hiç durmadan sürdüm ve belirlenen adrese ulaştım. Üstelik bir saat erken gelmiştim.

Oldukça büyük bir binaydı. Ne binasi oldugunu bilmiyordum. Burada olması cok sacmaydi. Burası hicligin ortasiydi. En yakın kasaba bir saat uzaklıktaydı. Bina cok eski görünmüyordu ama şimdiden terk edilmişti. Binanın arkasına park etmem talimatı verilmişti. Oraya vardığımda bana ayrılmış bir park yeri olduğunu fark ettim. Ancak park tabelasının önüne bir şey bağlanmıştı.

Arabadan indim ve tabelaya yaklaştım. Park tabelasına bağlı olan şey bir tabletti. Üzerinde bir geri sayım saati vardı. Varmam için kalan bir saati geri sayıyordu. Tableti kullanmaya çalıştım ama tepki vermedi. Görünüşe göre talimatları almadan önce biraz dinlenmek için zamanım vardı.

Gözlerimi dinlendirdim ve zamanın dolmasını bekledim. Şimdi uyuyakalsam epey ironik olurdu. Neyse ki, bu olmadı. Zamanın dolmasına birkaç saniye kala gözlerimi açtım. Süre sıfıra ulaştığında, tablet açıldı ve bir video oynamaya başladı. Videoda şöyle deniyordu:

“Hoş geldin, zamanında ulaştığını görmek güzel. Neden buraya çağrıldığını merak ediyorsundur. Önündeki bina bu turun arenası olacak. Bu turdaki rakibin binanın diğer tarafında. Binanın içinde bulduğun tüm silahlar geçerli olacak. Dışarıdan getirilen herhangi bir silah diskalifiye edilmene yol acacak. Sadece bir kişi hayatta kalabilir. Bol şans!”

Video burada sona erdi. Uyku yoksunluğundan mı bilmiyorum ama ilk başta biraz afalladım. Ama hemen kendime geldim ve binaya doğru koşmaya başladım.

İlk başta rakibimle çok erken karşılaşmak istemedim, bu yüzden önce bir merdiven aradım ve birkaç kat yukarı çıktım. Bina 10 katlıydı, 5. kata çıktım ve kendime bir silah aramaya başladım.

Odalar çoğunlukla boştu. Kullanılabilir bir silah bulmak kolay olmadı. Katın banyolarından birinde oldukça büyük bir boru bulmayı başardım. Ayrıca bir pencerenin yanında birkaç ninja yıldızı buldum, ancak onlarla hiç deneyimim yoktu. Bu yüzden onları bıraktım. Kullanamayacağım bir şeyi yanımda taşımamın anlamı yoktu. Görünüşe göre bu kat tam bir hayal kırıklığıydı.

Tekrar merdivenlere dönüp iki kat daha çıktım. Şanslı sayı 7, değil mi? Kapıdan içeri girmeden hemen önce merdivenlerin en altındaki kapının açıldığını duydum. Görünüşe göre rakibim birinci kattaki işini bitirmişti. Benim katım gibi onunki de boş çıkmış olması için dua ettim.

 7. kat beklediğimden daha şanslı çıktı. Boş odalardan birinin köşesinde hediye kurdelesiyle süslenmiş tahta bir beyzbol sopası vardı. Boruyu bırakıp sopayı aldım. Boru daha ağırdı ama sopanın menzili çok daha iyiydi ve tutması daha kolaydı. Ofis gibi görünen bir odada ise içinde birkaç küçük bıçak bulunan bir çanta buldum.

Rakibim çılgınca bir şey, mesela bir silah bulmadığı sürece, şansımın fena olmadığını düşündüm. Onunla şimdi mi yüzleşmeliydim, yoksa daha iyi bir şey aramaya devam mı etmeliydim diye dusundum, benim devam etmem demek onun da aramaya devam etmesi demekti ve hangi silahları topladığını bilmiyordum. Sonrasinda, 10. kata çıkıp aramayı orada bitirmeye karar verdim.10. kata girdiğim anda yeni bir silahla karşılaştım. Bir yay. Yanında sadece iki ok vardı. Daha önce hiç yayla atış yapmamıştım, tabii video oyunlarini saymazsak. Ama yine de almak zorundaydım. Uzak mesafeden saldırma şansım buydu.

Katın geri kalanını aradım ama elimdekilerden daha işe yarar bir şey bulamadım. Merdivenlere geri dönerken ayak sesleri duymaya başladım. Biri yaklaşıyordu. Hızla saklanabileceğim bir köşe bulup beklemeye başladım.

Merdivenlerin tepesine ulaştığında köşeden hafifçe baktım. Karşımda kocaman bir adam duruyordu. Tam bir Amerikan futbolu oyuncusu gibiydi. Yüzünde bir hokey maskesi vardı ve sol elinde bir pala tutuyordu. Ciddi olamazsin diye dusunuyordum.

Ona uzun süre bakakalınca göz göze geldik. Pala havaya kalktı ve bana doğru işaret etti. Yavaş adımlarla bana yaklaşmaya başladı.

Bu fırsatı değerlendirerek yayımı çektim ve ilk okumu fırlattım. Adam kaçmaya bile çalışmadı, ama gerek de kalmadı. Ok yana sapıp adamın yanından geçti. Görünüşe göre yay kullanmak video oyunlarında göründüğünden çok daha zormuş.

Kaçmaya karar verdim ama tam o anda sağ bacağıma keskin bir acı saplandı. Bir anda yere düştüm. Aşağı baktığımda baldırıma saplanmış bir ninja yıldızı gördüm. Keşke onları alsaydım…

Yıldızın oldukça derine saplandığını görebiliyordum ve artık kosmam imkansizdi. Adam yaklaşmaya devam etti. Tek şansım ikinci oku denemekti. Adam 3 metre yakınıma geldiğinde yayı çektim ve ateş ettim. Ok tam göğsünün ortasına saplandı. Ancak pek etkilenmişe benzemiyordu. Aynı şekilde yürümeye devam etti. Bu adam gerçekten Jason mıydı?

Panik içinde geri çekildim ve bir şeyler düşünmeye çalıştım. Ama nafileydi. Adam neredeyse tepemdeydi artık. Palayı havaya kaldırdı ve aşağı doğru savurdu.

Son anda beyzbol sopamı araya koymayı başardım. Bu sopanın hangi ağaçtan yapıldığını bilmiyorum ama palanın darbesine dayanmayı başarmistı. Pala sopaya saplanmıştı.

Bu mucizeyi bir fırsat olarak kullanarak sağlam olan bacağımı olabildiğince sert şekilde adamın kasıklarına geçirdim. Adamın dikkati dağıldı ve birkaç saniyeliğine yere düştü. İşte ihtiyacım olan an buydu.

Bir vahşi hayvan gibi adamın sırtına atladım ve çantamdaki bıçaklardan birini çıkardım. Onu tekrar tekrar bıçaklamaya başladım. Hareketsiz kalana kadar devam ettim. Ancak bıçağın artik körleştiğini fark ettiğimde durdum.

Sırtüstü yuvarlanıp bacağıma baktım. Yıldız düşündüğümden de derine saplanmıştı. Tişörtümü dişlerimin arasına sıkıştırarak yildizi saplandigi yerden yavaşça cikarmaya başladım. Hayatımda yaşadığım en acı verici şeydi. Yıldızı çıkardığım anda bacağımdan kan fışkırmaya başladı. Tişörtümün bir kısmını keserek yarayı sıkıca sardım. Şimdilik idare etmesi gerekiyordu. Daha sonrasinda belli ki kendim dikmek zorunda kalacaktım.

Acı içinde topallayarak 10 kat aşağı indim ve arabama vardım. Araca girdiğimde bana verilen tablet yanıp sönmeye başlamıştı. Açtığımda ekranda zafer mesajı belirdi:

“Az daha ölüyordun ama başardın! Seni 4. tura davet etmekten büyük heyecan duyuyoruz!”