GenelSeri

Seri Katil Kapışmasını Duyan Var mı? – Bolum 4

İçinde sürüklendiğim bu hastalıklı oyunda artık 10’dan az kişi kalmisti. Kendi ellerimle 2 kişiyi oldurmustum. Son turu zar zor atlatmistim. Hayatta olmamam gerekirdi ama bir şekilde hâlâ hayattaydim.

 

Bacağımı kendi başıma dikmek zorunda kaldım. Hastaneye gitsem bir bahane uydurabilirdim ama riske girmek istemedim. Lisede temel dikiş tekniklerini öğrendiğim bir ders almıştım. Birkaç YouTube videosu izledim, birkaç şişe içki tükettikten sonra bacağım neredeyse yeni gibi oldu. Tek umudum iltihap kapmamasıydi.

 

Kendimden daha da fazla şey kaybettiğimi fark ettim. Şu an ölsem umursar mıydım, bilmiyorum. Yeter ki ailem serbest bırakılsın. Yeniden uyuyabiliyorum. Kabus gorurum diye dusunmustum ama henüz hic yasamadim.

 

İşimden istifa ettim. Devamsızlığım için sürekli bahane uyduramıyordum artik. Buna rağmen, banka hesabıma hâlâ para yatıyordu. Kaynağını tahmin edebiliyordum. Sadece faturalarımı ödemeye ve karnımı doyurmaya yetiyordu. Bu durum bana daha fazla araştırma yapma ve bacağımı dinlendirme fırsatı verdi.

 

İki hafta sonra dördüncü zarf geldiğinde bacağım büyük ölçüde iyileşmişti. Hâlâ tam olarak düzelmemişti ama artık ağırlığımı taşıyabiliyordu. Yine de koşmam gerekse pek başarılı olamazdım.

 

Dördüncü zarfı açmak için pek acele etmedim. Onu alıp eve götürdüm ve açtım. İçinden bir USB bellek çıktı. Takmadan önce birkaç yudum viski içtim ve oynata tikladim:

 

“Tebrikler, gerçek elitler arasına girmeyi başaran sadece 8 kişi kaldınız. Son turda bazı sürprizler yaşandı ama sonuctan yine de memnunuz. Ne yazık ki turnuvamızın sonuna yaklaşıyoruz. 

 

Bu yüzden bu turu özel yapacağız.Her biriniz hem Avcı oldunuz ve hem de Avlandınız. Biz ise sadece izledik. 

 

Bu turda tek yapmanız gereken hayatta kalmak. Kendi adamlarımızdan birini her birinizin peşine göndereceğiz. 

 

En son hayatta kalan dört kişi finale geçecek. Avcınızı öldürmeyi başarırsanız, otomatik olarak bir sonraki tura geçersiniz. Teoride hepiniz finale kalabilirsiniz ama kendi adamlarımızın yeteneklerinden oldukça eminiz. Telefonlarınızı takip etmeyeceğiz. Ancak telefonunuzu yanınızda taşımanız şart, çünkü bir sonraki tura geçtiğinizi bildirmek için sizinle iletişime geçeceğiz. Kaçmaya başlamak için 24 saatiniz var. Bol şans!”

 

Bu kadardı. Ailemle ilgili herhangi bir güncelleme yoktu. Yanımda bulunan viski şişesini bitirdim ve eşyalarımı toplamaya başladım. Tam anlamıyla pes etmemiştim ama gercekten sona yaklaşmıştım. Bu oyunu kazansam bile sonunda beni neyin beklediğini bilmiyordum.

 

Turlar arasında beklerken birikimlerimle bir 9mm tabanca satın aldım. Geçmiş kontrolünden geçtiğimde biraz şaşırdım ama burası Amerika, henüz işlediğim suçları bilmiyorlar. Tabancayı belimde tasiyordum. Beni avlamaya gönderdikleri kişi büyük ihtimalle bundan haberdardı ama yine de elimdeki en iyi silah buydu.

 

Bu turda aslinda kimseyi öldürmem gerekmiyordu. Sadece diğerlerinden daha uzun süre dayanmalıydım. Nereye gideceğimi bilmiyordum. O yüzden rastgele yola koyuldum. Bu şekilde izimi kaybettirmek daha mı kolay olurdu yoksa daha mı zor, emin değildim.

 

Başlangıçta verilen 24 saatten geriye yaklaşık 6 saat kalmıştı ve biraz uyumaya karar verdim. Bu turun ne kadar süreceğini bilmiyordum, o yüzden dinlenmek mantıklıydı.

 

Tozlu bir yolda arabamın içinde uyudum. Otele para harcamak istemedim. Zaten coğu otel kimlik istiyordu ve büyük ihtimalle takip ediliyordum. Hesabımdan bir hafta yetecek kadar nakit para çekmiştim. Kartlarımı kullanmayacaktım; onlar da kolayca takip edilebilirdi.

 

Üç gün geçti ve her şey yolunda görünüyordu. Peşimdeki kisiden hiçbir iz yoktu. Birkaç eyalet gezdim, genellikle arka yolları kullandım. Şimdi ülkenin ortasında, toprak yollardan olusan bir labirentteydim. Telefonumun cekmiyordu. Acaba şimdiye kadar kimse ölmüş müydü?

 

Arabayı durdurup bacaklarim acilsin diye arabadan indim. O sırada bir mısır tarlasına doğru yürümeye karar verdim. Hayatımda hiç mısır bitkisini yakından görmemiştim, hele binlercesini bi arada hic gormemistim. Tarlanin içinde saga sola bakinirken bir araba sesi duydum. Olduğum yerde donakaldım.

 

Bu benim avcım mıydı, tarlanin sahibi mi emin degildim? Her iki durumda da burada olmamam gerekiyordu. Araç yavaşladı ve durdu. Hâlâ durdugum yerde bekliyordum. Tarla içinde olduğumu tahmin edebilirlerdi ama tam olarak nerede olduğumu bilemezlerdi.

 

Arabanın kapısı açıldı. Toprakta yürüyen birinin ayak seslerini duydum. Ama bana doğru gelmiyordu. Arabama yöneldi. Sonrasında ise hızlıca havası inen bir lastiğin sesi geldi. Bu iste pek iyi olmamisti.

 

“Şimdi çıkarsan, bunu hızlı ve büyük ölçüde acısız hallederim. Ama beni peşinden koşturursan, işin çok daha kötü olacak. Şanssızsın, üç kişi zaten öldü. Seni bitirdiğimde bir sonraki tura geçebileceğiz.” dedi bir erkek sesi. Tanımadığım ama net bir sesti.

 

Hâlâ hareket etmemeyi seçtim. Ama elim yavaşça tabancama gitti ve emniyetini kapattim. Dakikalar boyunca durdum o sekilde. Sonrasinda adam, 

 

“Peki, sen bilirsin. Neredeyse senin adına üzüleceğim. Ama senin yöntemlerinden birini sana karşı kullanacağım.” dedi.

 

Bunu söyledikten kısa bir süre sonra tarladan yanı başımdan bir cam kırılma sesi duydum.Birkaç saniye içinde duman ve ateşin yayıldığını gördüm. Adam tarlaya bir molotof atmisti. 

 

Onümde iki seçenek vardı. Kendimi alevlerin içine bırakmak ya da mısır tarlasından koşarak çıkmak. Ölüm fikri cazip gelse de henüz teslim olmaya hazır değildim. En azından mücadele edecektim. 

 

Tarladan çıkıp arabamın olduğu yere doğru koştum, silahım elimdeydi. Çok fazla gürültü yaptığımı biliyordum ve sakat bacağım bana pek yardımcı olmuyordu, ama bu noktada bunun bir önemi yoktu. Mısır tarlasından çıktığımda silahımı kaldırıp doğrulttum..ama…etrafimda kimse yoktu..Adami ararken birden dünyam karardı.

Gözlerimi açtığımda karanlik bir odadaydim.Oldum mu? diye dusundum. Ellerimi ve kollarimi hareket ettirmeye çalıştım ama yapamadim. Burası cehennem miydi? Eğer öyleyse, en azından bir şekilde artik özgürdüm diye dusunuyordum. 

Ancak umutlarım kısa sürede yok oldu, çünkü oda ışıkla doldu. Karnımın üzerinde yatıyordum ve hareket edemediğime göre bağlanmış olmalıydım. Başımı kaldırıp baktığımda önümde ortalama boyutlarda bir adam duruyordu. Yüzünde sade, beyaz bir maske vardı. Maskeden yalnızca parlak mavi gözleri görebiliyordum. Renkleri ne kadar dikkat çekici olsa da, o gözlerin ardında tehditkâr bir şeyler vardı.

“Sana kolay bir ölüm teklif etmiştim, ama işte buradayız. Şimdi biraz eğleneceğim.” dedi adam. Maskenin arkasından gülümsediğini hissedebiliyordum. Adam aslinda oylece teslim olmamı istememişti. istediği şey tam olarak buydu.

Bir bıçak çıkardı ve etrafımda dolaşmaya başladı. Beni baştan aşağı süzdü. Birkaç saniye sonra ne yapacağına karar vermiş gibi görünüyordu.

Bana yaklaşıp dizini sırtıma koydu. Pantolonumun paçalarını dikkatlice kesti. Ardından, daha önce sakatlanan bacağımı tuttu. Ve bıçağı derime sapladi. Cığlık atmaya baslamistim ama adam durmadı. Kesik, ninja yildizinin actigi yaradan bile derine inmisti. Çığlıklarımın ona keyif verdiğini biliyordum, ama acı o kadar dayanılmazdı ki kendimi tutamıyordum.

Sonunda tatmin olduğunda bıçağı çekti. Çığlıklarım yavaş yavaş kesilirken baska bir ses duydum. Adam..gülüyordu. Bu adam, bana işkence ederken kahkahalar atıyordu.

Dizini sırtımdan çekti ve beni tekmeleyerek sırt üstü çevirdi. Eminim birkaç kaburgamı kırmıştır.

Şimdi sırt üstü yatarken, kanlı bıçağı yüzüme doğru kaldırışını izledim. Fırsattan istifade, bıçaktaki kanı dudaklarıma ve agzima sürdü.

“Hmmm, sırada ne var? Bir önerin var mı?” dedi alaycı bir sesle bi yandan bıçakla oynarken.

“Oh, aklıma harika bir fikir geldi. Senin bir fikrini zaten kullandım, neden bir başkasını denemeyeyim?” diye bağırdı coşkuyla.

Ne demek istediğini başta anlamadım. Ama dehşet verici planını çok geçmeden kavradim.

Yine beni tekmeleyerek yüzüstü çevirmeye çalıştı. Ama bu sefer tekmesi yeterli olmadı, bu yüzden eliyle beni çevirdi.

Bıçak üst koluma saplandı. Yavaşça ileri geri bir testere hareketi yapmaya başladı. Kolumu yavaşça kesmeye niyetliydi. Acı o kadar dayanılmazdı ki tekrar çığlık atmaya başladım.

Ama bu sadece birkaç saniye sürdü, çünkü o anda yeni bir ses duyuldu. Bir telefon çalıyordu.

Adam kolumu kesmeyi bıraktı ve hemen telefonu açtı.

“Alo?” dedi.

Birkaç saniye boyunca diğer kişinin söylediklerini dinledi. Ne söylendiğini anlayamıyordum ama bu kişinin önemli biri olduğu belliydi, çünkü adam “eğlencesine” ara vermek zorunda kalmıştı.

“Anlaşıldı.” dedi ve telefonu kapattı.

Tekrar yanıma geldi, bıçağını kaldırdı. Ama bu sefer kolumu kesmeye devam etmedi. Bunun yerine, ellerimi bağlayan ipleri çözdü.

“Bugün şanslı günündesin. Seninle biraz fazla zaman harcadım. Bir başka yarışmacı öldü. Bacağını bir an önce kapatmalısın, banyoda bazı malzemeler olmalı. Eşyaların dışarıda, arabanın içinde. Arka lastiği değiştirmen gerekecek. Bir sonraki tura hoş geldin.” dedi ve yürüyerek uzaklaşti beni yalniz birakti.

Basladigi isi bitiremediği için mutsuz olduğu belliydi. Ama telefondaki kişi kimse, ondan bile daha korkutucu olmaliydi. 

Ellerim serbest olmasına rağmen, acı o kadar yoğundu ki hareket edebilmem yaklaşık 30 saniyemi aldı. Bacaklarımdaki bağları çözmek ise tam anlamıyla bir işkenceydi. Yeni yaradan oluk oluk kan akıyordu. Ayaklarımı bağlayan ipi çözdükten sonra bile ayağa kalkamadım.

Sürünerek banyoya gittim ve orada bir ilk yardım çantası buldum. Nedense dolaplardan birinde bir şişe japon yapıştırıcısı da vardı. Kanın büyük bir kısmını temizlemeyi başardıktan sonra, bacağımdaki yarayı yapıştırıcıyla kapattım. Bunun uzun süre dayanacağından pek emin değildim, ama en azından ben dikene kadar idare etmek zorundaydı. Omzum o kadar kötü değildi, onu sargiladim ve hazirdi.

Bunca şeye rağmen ayağa kalkmayı başardım. Ama arabaya kadar tek bacakla zıplayarak gitmek zorundaydım. Normal şartlarda lastik değiştirmek benim için problem olmazdı, ama tek bacakla ve muhtemelen kırık kaburgalarla tam bir kâbustu.

Acıya rağmen kendimi zorladım. Tüm yaşananlara rağmen hâlâ hayattaydım. Lanet olası bir patlak lastiğin beni öldürmesine izin veremezdim. En az bir saatlik mücadeleden sonra, stepneyi takmayı başardım.

Eve doğru sürmeye başladığımda, tek dilegim 5. tur başlamadan önce biraz ara verip dinlenebilmekti.